Haber:
     
KÜÇÜLME NEREYE KADAR? Yazdır E-posta
Pazar, 12 Şubat 2012
Son açıklanan veriler, Türkiye ekonomisinin 2008 yılının son çeyreğine ilişkin verilerdi. Bundan daha önemlisi ekonomide bundan sonra nelerin yaşanabileceğidir. Türkiye ekonomisinin küçülme trendine girmiş olması, bir gerçek olmakla beraber, bu küçülmenin ne kadar süreceği ve hangi boyutta gerçekleşebileceği ulusal ve uluslararası bazı gerçekleşmelere doğrudan bağlıdır.

Türkiye ekonomisinin kırmızı noktası olarak adlandırılabilecek bazı yıllarda (1932, 1941, 1945 ve 1994 yılları)  yaşadığı krizlerine baktığımız zaman, kuraklık, II. Dünya Savaşı ve savaşın ülke ekonomisine etkisi, kamu finansmanı dengesizliğinin yarattığı olumsuzluklar, kurların fırlaması ve sıkı ekonomik tedbirlerin yarattığı etkiler ile ekonomi söz konusu yıllarda çift haneli küçülmelerle karşı karşıya kalmıştır.
Yerel seçimlerin sona ermesiyle ekonomi yönetimi, yeni rakamlarla gerçekçi bir bütçe, büyüme rakamlarıyla hedefleri revize etme durumundadır. Ekonomik hedeflerin revize edilmesi sırasında IMF ile yapılacak olan anlaşma önemli bir gösterge olacaktır. Hiç tartışmasız IMF ile yapılacak olan anlaşma ile ekonomik daralmanın boyutu küçülecektir. Şayet IMF ile anlaşma sağlanamaz, yeni kaynaklar yaratılamaz ise, ekonominin bir önceki yılın aynı dönemine göre %10lar seviyesinde daralması kaçınılmaz gibi görünmektedir. Bunun için de, yabancı sermaye girişi, kamu harcamalarının sağlıklı kaynaklardan finanse edilmesi modeline ağırlık verilmesi, küçülmenin insani boyutunun ihmal edilmemesi, ekonomik canlılığı sağlayacak harcamaları teşvik edecek vergi dışı önlemlerin de hayata geçirilmesi önemli faktörler olarak akla gelmektedir. Bu saydıklarımız içerisinde,  yabancı sermaye girişinin Türkiye’yi cazip bir pazar haline getirebilmesinin bilinen ve beklenen tek yöntemi, ülkenin ekonomik ve siyasal istikrarı yanında yatırımlara vergisel destek sağlayacak önlemlerin hayata geçirilmesidir. Ekonomik canlılık dediğimiz zaman, yurtiçi, kamu ve özel harcamaların arttırılması anlaşılmaktadır. Geçen yılın son üç ayında gayrisafi yurtiçi hâsılanın reel olarak bir yıl öncesinin aynı dönemine göre % 6,2 gerilemesi, kamu harcamalarının yeterince büyümeye katkı vermediğini göstermektedir. Başka bir ifadeyle, kamu harcamalarında, % 6,1, kamu yatırımlarında ise % 16’ya yakın bir artış olması, büyümeye doğrudan etki yaratamamıştır. Çünkü ekonomideki toplam talebin yaklaşık % 90ı özel sektöre ait olup, büyümeyi sürükleyen temel unsur özel kesim tüketimi ile özel kesim yatırım harcamalarıdır.  Özel sektörün harcamalarını arttırıcı bir ortam yaratılamadığı sürece, kamu harcamaları büyümede tek başına yönlendirici olamayacaktır. Ekonomik verilere baktığımız zaman, önemli bir gerçekleşme de dış ticaret rakamlarıdır. Krizin etkisiyle, yurtdışı talep azalması nedeniyle ihracatımız azalırken, buna bağlı olarak ithalat rakamlarımızda da önemli düşmeler olmaktadır. Ekonomik kriz dönemlerinde, dış ticaret dengesi, önemini azaltmakta, ithalatın ve ihracatın rakamsal olarak azalması, daha öne geçmektedir.

Kriz dönemlerinde, büyüme, dış borç, iç borç,  bütçe gerçekleşmeleri, rakamsal olarak, yoğun bir şekilde irdelenmekte ve ön plana çıkarılmaktadır. Oysa krizin insani boyutu olan işsizlik, iş yeri kapanmaları, işten çıkartmalar gibi faktörleri öne çıkaracak yeni modellerin ve arayışların tartışılıyor olması gerekir. Kriz döneminin korkusuz yıldızları diyebileceğimiz yatırımcılar, her şeye rağmen yeni finansal kaynaklar bulmakta, küçülen dünyaya, büyük heyecanlarla dirençlerini göstermektedirler. Yapılacak düzenlemeler ile özellikle, tarım, enerji, turizm gibi seçilmiş sektörlere doğruda destek yapılması bu heyecana yenilerini katma imkânı yaratabilecektir. Elbette ki Türkiye ekonomisinin belirleyici ve yönlendirici beklentisi, uluslararası finans piyasalarının normale dönmesidir. Bunun olmazsa olmaz koşulu ise, Amerikan banka sisteminin düzelmesinden geçmektedir. Uluslararası finans piyasalarına endeksli ekonominin ne kadar zamana ihtiyacı olduğu tahmin edilemez, o nedenle, zor dönemlerin başvuru adresi olan IMF ve Dünya Bankası kaynaklarının kullanılması, mali desteğin ve belirli projelerin finansmanının bu iki kurum aracılığıyla ağlanması gerçekleştirilmelidir. Bu kaynakların sağlanması yoluyla ekonomide yaratılacak olan kaynaklar doğru bir şekilde kullanıldığı takdirde, 2008 yılının son üç ayında özel sektör yatırım harcamalarındaki % 23,5 oranındaki azalma ne kadar erken olumlu yönde bir gelişime sokulursa, ekonomi de o kadar kısa sürede kendisini toparlayabilir. Unutmamak gerekir ki, kamu kesimindeki iyileşme doğrudan ve dolaylı olarak özel sektör yatırımcısını da olumlu yönde etkileyecektir.


 
< Önceki   Sonraki >
Copyright © 2008 Arslan Kaya. Telif Hakları Arslan Kaya' ya Aittir.