Haber:
     
YEREL YÖNETİMLERDE EKONOMİK PROGRAM Yazdır E-posta
Pazar, 12 Şubat 2012
2008 ve 2009 yılı ekonomik krizle birlikte yaşamaya alışacağımız , unutamayacağımız iki yıl olacak.Yerel yönetim seçimlerinin 2009 kriz yılına rastlaması Türkiye için büyük bir şansızlık.Diyebilirim ki krizden etkilenen ülkelerin hiç birinde ülke yönetiminde görev almış olanlar ile onların yerine aday olanlar arasında Türkiye’de olduğu gibi bir kısır çekişmeyi görmek mümkün değil.Sanayi üretimi % 21ler seviyesinde azalmış, kapasite kullanım oranları düşmüş,dolar 1.82lere ulaşmış, işsizlik önlenemez bir şekilde artıyor ancak biz  Belediye seçimlerini nasıl alacağız onunla ilgiliyiz.Oysa ekonomi küçülürken,üretim azalırken ,sermaye  ülkeyi terk ederken gündemimizde seçim değil halk deyimiyle geçim olması gerekirdi.Daha ilerisini söylemek gerekirse iktidar ile muhalefet arasındaki kavganın gündemi önümüzdeki yönetim dönemlerinde uygulanacak olan yerel yönetim programlarının tartışılması olmalıydı.Ne yazık ki büyük şehirlerde dahi yolları toz ve çamurdan kurtarmak,eşya yerine belirli aylık ödemelerde bulunmak gibi günümüz yerel yönetim anlayışının çok gerisinde kalan öneriler dışında somut bir program ile ortaya çıkan siyasal parti henüz ortaya çıkmadı. Oysa günümüzde her yerel yönetimin, yönetim dönemine ilişkin ekonomik programının olması, yıllık bütçelerinin de bu programlara uygun bir şekilde hazırlamış olması gerekirdi.Her yerel yönetim  adayının yöneteceği kentin kaynaklarını ve bu kaynakları nasıl kullanacağına ilişkin projeleriyle halkın önüne çıkması gerekir.İktidardan yana olan belediye, merkezi yönetimde kolaylıkla destek alır diğerleri ise çok zorlanır anlayışı günümüz yerel yönetim anlayışında çağdışı kalmıştır.Her yerel yönetici adayının kent envanterini sağlıklı bir şekilde ortaya çıkararak projelerini bu belirlemelere göre yürütmesi  gerekir.İnandırıcı, gerçekleşebilir ve uygun kaynaklarla finanse edilmiş projeleri olan yerel yönetim adayı, bu projelerini topluma sunabildiği ölçüde en iyi propogandayı yapmış olacaktır.Bunun içinde adayın önce kenti tanıması gerekir.Kenti tanımak cadde,sokak ve semtleri bilmek anlamına gelmez.Kenti tanımak ekonomik yapıyı,dar boğazları,potansiyeli,insan kaynaklarını,toplumsal beklentileri iyi irdeleyebilmek, bunları rakamsal bir boyuta taşıyabilmekle olur.Bunun içinde uygar ülkelerde olduğu gibi adayın oy potansiyeline göre değil,üretebileceği projelere ve uygulayabileceği politikalara göre belirlenmesi gerekir.Bu projelerin hazırlanması  ekip çalışmasını gerektirdiği için ve en önemlisi zamana ihtiyaç olduğu için ,her siyasal partinin adayını en az bir yıl önceden belirlemeli, adayın bu süre içerisinde kent envanterini çıkarması, alternatif finansman kaynaklarını araştırması ve bu kaynaklara uyumlu hayata geçirilebilir projelerini olgunlaştırması gerekir.Böylece acele ve telaşa girilmeden yönetimine aday olunan kentin gerçekleriyle uyumlu projelere zaman ve imkan sağlanmış olacaktır.Yaşamında küçücük bir organizasyonu yönetmemiş bir kişinin koskoca bir kentin yönetimine korkusuzca ve cesaretle aday olmasının kutlanacak ve takdir edilecek bir tarafı yoktur.Cesaret kişisel bir meziyet olmakla beraber cehalet toplumsal sonuçlar doğuracak,aşılması gereken bir özelliktir..Cesaretini önde tutup cehaletini gizleyenler yönetme sorumluluğunu aldıkları noktada çaresiz kalmakta,daha deneyimli görünen kişilere teslim olmaktadırlar.İşte felaket bu noktada başlamakta,  koltuğu kaybetmemek için siyasette etkin kişi ve kuruluşlar perde arkası aktörlüğüne soyunmaktadırlar.
Dileriz ve umarız ki, önümüzdeki seçimlerde siyaset savaşı dar alanını aşarak projeler yarışına dönüşür.10.03.2009  
 
< Önceki   Sonraki >
Copyright © 2008 Arslan Kaya. Telif Hakları Arslan Kaya' ya Aittir.